Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

30 Ekim 2011 Pazar

Ben yalnız ait

10/30/2011 11:57:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments


bozuk dumanı çektim
ama gizlemek istemiyorum
bu soğuk ve yetkisiz
yatıştırıcı kadar saf hissediyorum

başka bir söz, başka bir tohum
elimize ambalajlı açgözlülükler sıkıştırıyorlar.
gel, devrim intikam alıyor-muş.
lambalar, fiske ve üçüncü göz açık
hava soğuk yine de
balkondan izleyelim.

yokuş aşağı salma kendini
o zaman şişman kediler kalp krizi geçirir
zaman artı sonsuza yaklaşır.

ben senin kalbini,
şiddeti uzlaştırmak için istiyorum
maskenin arkasındaki yarayı görmek
geçmişten gelen iblisleri defetmek
açıklanamayan uzuvlarını tamir etmek istiyorum.

bu yapı taşları aşağı çekti
ama sen içimde sıkışıp
yine yükselebilirsin.

ulaşmak için konfor ve sıcaklığın
tespit edilemediği durumlarda,
her yol gösterici ışık mantık tarafından

ezilmiş, soğuk, kayıp ve aklım karıştı.

vadesi geçmiş konumumun
ben yapay gerçeği istiyorum
biraz huzursuzluk açlığı
barışçıl bir protesto sonrası ölmek istiyorum.

hafifçe dalga boyu büyür
zorlayıcı kavramlar yeniden evrilir
evren ellerimin içinde sıkışıp
doğal olmayan yasalar oluşturur:
korku ile sevgi ve karanlık yerine
kırık bir plak.

24 Ekim 2011 Pazartesi

not afraid

10/24/2011 12:55:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments

bir başlama cümlesi bulamamak, bulduğunu beğenmemek, aklına ilk gelene sırt çevirmek: çok fazla düşünüp doğru seçimler yapamıyorum. siz yapıyorsunuz ama konu benim. biliyorum şu an çok önemli meselelre dalmış durumdasınız. yarın uyandığınızda devam edeceğiniz rutini geriden takip etmemeniz gerek.

insan çocukken heyecanı olup düzgün fikri olmayan, büyükken(ne kadar büyük?) de iyi fikri olup heyecanı olmayan bir canlı. insan bir acayip, kendi hataları farkedip acı çekme yetisi var. eylemsizliği var ama katı maddeler gibi değil. tırnakları var ama çekildiğinde uluyor. (şekil 1.a2)

bana sesleneiyorsun ama konu senle ilgili. bir kere de derdimi uçurumdan atmak için çağırsan beni yanına. geliyorum ama kafam geldmiyor. refleks olarak seni yatıştırıyorum: her şey daha güzel olacak. hatırlamıyorum daha sonrasını. ıslak bir omuz: ya çatı damlatıyor ya gözlerin.

bir sen olsan ve her şey fonda kalsa. hidrojen bombasının altında göz göze gelsek. parlasa gözlerin, tüm duyuların terkederken seni beni gözlerim terketmese. yeter mi yoksa çok patlayıcı mı oldu bu hayal? susmalıyım ama kafamın içinde dönenler çıkmalı dışarı. bu tilkileri tutamıyorum artık. nereden girdilerse artık.

son bir kez daha aklıma geliyor geç yattığım günler. yetişeceğin yer yoksa geç kalmazsın hiç bir şeye. sürekli ıskalamalarım bu yüzden. kaybolduklarım, kaybolduğumda kaybettiklerim ve kaybolduğumda bulduklarım. hepsinin yeri var ve her şey seninle alakalı desem. yalan, fakat çoğu seni düşünürken oldu. belki de düşünmemeli, sorgulamamalı sadece hareket etmeliydim. o zaman her durduğumda neden sürekli koştuğunu düşünmek zorunda kalmazdım.

tüm bunlar hayal bile olsa ve sen hiç olmasan bile terzi değilim. kendi söküğümü dikebilmeliyim.

21 Ekim 2011 Cuma

it's the new sound: kırkıncı kapı

10/21/2011 04:50:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
ilk on birini tamamlayan kırkıncı kapı yayında. edebiyat-kültür-müzik gibi alanlara yeni bir soluk getirmek için başlatılmış bir proje.

melih'in davetiyle ben de bu oluşumun içinde yer aldım. bundan sonra bazı yazıları önce kırkıncı kapıda yayınlamayı, sonra buraya taşımayı düşünüyorum.

kırkıncı kapı ise, pazartesi gününün ilk saatlerinde tam anlamıyla yayında olacak. şu an için sadece "başlamak" yazısı mevcut: http://www.kirkincikapi.com/ .

hayırlı olsun bakalım.

8 Ekim 2011 Cumartesi

colt üzerine

10/08/2011 09:53:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments

bundan 7-8 ay önce, tek sayfalık bir mecmua çıkarmaya başladım, arkadaşlarımın metinleriyle. daha sonra farklı kişiler de katıldı aramıza, daha güzel oldu.

sadece 2-3 sayı e-dergi formatında oldu. görsellerin çoğunu deviantart'dan ve melih'in çizimlerinden oluşturduk, logo tasarımlarının tamamı bana ait. her şeyiyle güzel, içinde şiir, deneme, öykü, hikaye bulunan bir şey. elimden geldiğince özgün olsun istedim, okuyan arkadaşların isteklerini de dikkate alarak daha sade ama formatımızdan da ödün vermeden bir stil geliştirdik. yazarların tek cümelelik görüşlerine de yer verdik.

şimdi geriye baktığımızda 11 sayıyı geride bıraktık. ucundan kıyısından bir arşiv oluşmaya başladı.

bu süreçte yazılarını ve deteklerini esirgemeyen arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. aşağıda bu aradaşların yazılarını ayrıca yayınladıkları adresler mevcut. görüşlerinizi de yorum kısmından ya da mistrafantastic[at]gmail[nokta]com'dan iletebilirsiniz.

colt'un kendine özel blogu ise yolda. 

sevgilerimle.

melih:
http://gregorumsamsam.tumblr.com (haikuma kum doldu ve namı diger muhtara erişebilirsiniz)
http://adabihaserat.blogspot.com (yazar: greogrum samsam)
http://twitter.com/gregorumsamsam

murat:
http://celladimibeklerken.blogspot.com
http://twitter.com/de__profundis
http://celladimibeklerken.tumblr.com

emrah (bir sayıda yanlışlıkla yekten yazmışım :) )
http://visnelekesi.blogspot.com/
http://twitter.com/#!/visne_lekesi

mülteci:
http://gocmenburosu.blogcu.com/
http://twitter.com/#!/multeci_

2 Ekim 2011 Pazar

insanın ipana ile fırçalanmayan tarafı

10/02/2011 11:04:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments

"Tek kişilik bir azınlık da olsan, gerçek hala gerçektir." - Mahatma Gandhi

İnsan küçükken gördüğü rüyaları hatırlamaz, ya da rüya görmez, zaten rüyanın içinde yaşıyordur. Belki de rüyada yapabilecekleri daha kısıtlıdır, tanımadığın bir dünya ve koruyanların oldukça her keşfettiğin sana mutluluk verir, içten gelir. Belki de içten gelmesidir o gülüşleri güzel yapan, zaten yeni doğan bir ceylan gülümsemese de güzeldir. 

Sonra kendi seçtiğin dünyada yaşarsın, seçimler yaparsın, onlar seni diğer çizgilerden ayırır, her ayrım burukluk bırakır ve yorar insanı, daha fazla vücudunu dinlendirirsin, daha az beynini. Yani o öyle bir durum ki neresinden tutsan kendini yatağa zor atarsın. Kalktığında böcek olmayacağını bilerek yatmak rahatlatmaz insanı. Çünkü bu sadece samsa için geçerli bir korkudur.

Bir gün keşfedileceğini uman az-çok dindar, potansiyelli ama potansiyelini gösteremeyen, çevresinde sevilen, ortalamadan daha hassas, daha entelektüel ve bir gün mutlaka çok başarılı olacağını hissetmek kodlarımızda yazılı. Bu his bize çocukluğumuzdan miras.

Her dalga geçilmesinde, her duvara tosladığımızda, her hayal kırıklığında bu his zarar görmesin diye susuyoruz. İnsan konuşmazken bir çocuğa daha fazla benziyor. Ağzını açtığında dünyayı değiştirmek istiyor, hiçbir şey feda etmeyerek.  Hiçbir şeyini feda edemiyorsan, sürekli içine kapanmaya ve sen istemesen de onların kaybolduğunu görmeye mahkûmsun. Gün gelir, sen yatınca herkes uyanır. İsteyerek feda etmediğin her şey elinde kalanlara daha fazla bağlanmana neden olur, saplantı haline gelir. Saplantı ise sarmaşık gibi kendisinden başka hiçbir şeye yer bırakmamacasına büyür; özün ağırlığı isyanı ortadan kaldırmaz.

 Sadece elinden gelenin fazlasını yapmaya niyetlenmek ve buna uğraşmak bu sarmaşığı kurutuyor. Siz bekledikçe, her cephesi o sarmaşıklarla kaplı güzel olsa bile güzelliğini göstermeyen bir binaya dönüşürsün. Kişinin kurtuluşu, kendisi için başkasının elinden ümit kesmekledir diyor hazreti ali efendimiz. Sonunda dünyayı kurtaramayacak olsan bile, hikayenin istemediğin şekilde bitmesi önemli değil. Mutlu son dediğin, hikayeyi hangi sayfada bitirdiğinle alakalıdır daha çok.

1 Ekim 2011 Cumartesi

an çeşitlemeleri #3

10/01/2011 12:03:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments
nasıl olduğunu bilemezsiniz.

onca şeyin gökten boşanırcasına yağan yağmur gibi geldiği, pencerenizin camında çalan gerilim davullarının rüzgarla bir olup suskunluğunuzu yırttığı anlar vardır, bağırmak için boş bir odaya ihtiyaç duyarsanız, stresin felci getirdiği anlar vardır.


mavi duvarlarda fırtınada çalkanan bir gemi görürsün, kulakların işlevini yitirir, gözbebeklerin genişleyip kara bir çukur haline gelir. dalgınlığın dalgalarla buluştuğu anlar vardır.

her şeye ve herkese bakıp kafanı öne eip yürümeye çalıştığın, etrafındakilerin etkisiyle güler gibi yaptığın ve sadece televizyonlarda gördüğün bir şey için üzülmeye yeltenip ellerini yüzüne kapattığın, bir genellemeye girmek için çırpındığın anlar vardır.

olmak istediğin adamla olduğun kişi arasında uçurum olduğunu farkedip kendini anlamaya çalıştığın, sonunda sigarayı ters yakıp lanet okuduğun anlar vardır.

bir insanın sadece gözleri güzel olduğu için haklı olduğu anlar vardır.

yaşadığın ama birden fazla defalar izlesen de ilkinden çok daha fazla birşeyi anlamayacağını düşündüğün, senaryosuz, zamanın sondan başa doğru ilerlediği anlar vardır.

hayatı boyunca tek bir rüya gören, ama onun bile kabusa dönüşmesine engel olamayan bir adam olduğunu hissettiğin anlar vardır.

ortada şölen vardır ve belki benzerinin bir daha görülmesi mümkün değildir. harikadır,  şaşırtan ve düşündüren ayrıntılarla doludur. bu kadar yersiz ve zamansız açılan bir boşluğun arasından mutlaka onu kavrama çalışmaları gereksizdir. hangi an mantık çerçevesinde, o kendini bile tanımıyorken, belki alışkanlıklardan ya da alıştırıldıklarından. bulandırıcılar, karıştırıcılar var. en basitinden saatler sürmüş gibi gelen. her şey olası ve her şey olağan dışıdır bir rüyada.