Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

20 Ocak 2011 Perşembe

enginar kalbi

1/20/2011 11:58:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
yaşını gösterenler yasını gizliyorlar, ya da yaşını göstermeyenler yaslarını gizlemiyorlar. acıların paylaştıkça azalmasıyla alakalı gibi. ama acemiliklerinin sonu olmayanların ezeli anlamasını beklemekle geçti insanoğlunun ömrü. eskiden beni tiksindiren enginarın, şimdi kalbini yiyorum, az pişmiş olarak. kendinden emin olamadığın zaman yiyebileceğin en iyi şey bu.

dün bundan sonra nasıl bir insan olacağımı buğulu camın arkasından gördüm, kendimden yana şüpheye düştüğüm için etim ve kemiğimden özür diliyorum. derdimize derman aramıyoruz, dertlerimizi dertlenmek yerine, onları pazarlıyoruz, o yüzden burnumuz boktan çıkmıyor. sessizliğin hakkını vermek ve yaşadığın zor zamanın sadece artçı olduğunu bilmek gerek çamaşır makinesine bakarken. kendi kendine olduğun zaman, gelecek seni oluşturuyor. on üzerinden dokuz kere geri çekildiğin bu hayatta yalnız geçirdiğin bir gün için üzülmek küçük düşünmek sanki. kazandığını zannedip kaybediyorsun, güldüğünü zannedip uzaklara gidiyorsun. alabildiğince mermileri kusmak gerek, seni arkandan vuranlara. buradaki insanlar dükkanlarda satılıyor, plastikler ve pille çalışıyorlar. ben onlarla çalışıyorum.

zeka, yolunun neresine vardığını ve toprağa ne denli yaklaştığını tespit edebilmektir.

son olarak: sayın geçirdiğim kaza, kim kimi geçirdi belli değil.

ömrümün herhangi bir deminde/2

1/20/2011 11:57:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
herkes bu ülkenin evladı. öğretmen olmak çok güzel, tıp okuyorsan en baba sensin. gazeteci adayı olsan, reklamcı olsan iyisin, ilahiyat okusan da iyi. bunlara lafım yok. analarının ak sütü gibi helal olsun gördükleri bu ilgi.

ama nedir bu mühendislerin, bizzat kendi ailelerinden başlayan küçük görülme havaları, bu ülke için çalışmıyor nidaları. sırf bu ülke sathında geri kalınmış bir kaç alanda ilerlemeye çalışan (bilgisayar, uçak, elektronik vs..) öğrencilerin, mühendislerin küçük görülmeleri, küçümsenmeleri. biz de giriyoruz aynı sınava, biz de çalışıyoruz, biz de bu ülkenin evladıyız amk. bu ülkenin ilerlemesi için çalışıyoruz. kahvelerde şunu şöyle yapsalar dediğiniz hayalleri gerçeklemeye çalışıyoruz, insanlara en değerli şeyi, zamanı verimli kullanması için araçlar geliştirmeye çalışıyoruz, daha iyi evlerde oturmanız, daha modern gereçler kullanmanızı sağlamaya çalışıyoruz. sıra beklemeniz yerine bilgisayardan halletmeniz için uğraşıyoruz. pes etmemek, tüm akışı yıkıp yeniden inşa etmek derslerde öğretildi bize.

üstelik tüm bunları daha önce bu ülkenin eğitimsel geçmişi olmayan alanlarda yapıyoruz. yabancı kaynakları okuyoruz, deneme tahtası oluyoruz bu ülkede. üstelik bu ülkede mühendis/bilim insanı ayrımı olmadığı için bu işin hem bilimini hem mühendsiliğini diğerlerine verilen sürede(4 sene) tamamlamaya çalışıyoruz. biz de insanız amk.

bir kere de ben mühendisim dediğinde yüzünüz ekşimesin, tıp bölümü daha iyi demeyin, bana öğretmenleri örnek vermeyin. yeter be cidden yeter. ya bu mühendislikleri toptan kaldırın, tecrit edin, ya da bu bölümlerin puanını düşürün de biz de rahatlayalım anasını satayım. yok sen hem sayısalı, ilimi, feni ne diyorsan onu dilinden düşürme, hem de bu alanda ihtisas yapanalrı küçümse. bu perhiz lan?

sigara dumanından gemiler yapmak

1/20/2011 11:56:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
sanırım 2005 senesinin yazıydı. doğum günüm, herkes gitmiş, lisenin yurdunda birkaç tane adam kalmış. neyse, kahvaltıyı yaptık yemekhanede, çarşıya indik, parkın birine oturduk. arkadaşlardan biri abi bi' su alsana dedi, büfeye doğru gittim. adam bana dönünce, istemsiz bir şekilde sigara lafı çıktı ağzımdan. bozuntuya vermedim, ama adam belli ki marka adı bekliyordu. gördüğüm mavi çizgili kutuyu kastederek vinstın dedim, doğru dürüst telaffuz ettiğimden tam da emin olmayarak. su ve kibrit alarak arkadaşların yanına döndüm.

suyu arkadaşa uzattım. onlar benim elimdeki pakete bakıyorlardı, biraz acemilikle de olsa pakedi açtım, bir tane aldım. daha önce içtin mi diye sordu, hayır dedim. daha sonra kibritle yaktım, arkadaş da yaktı bir tane. sonra dedim ki, madem bi' bok yiyoruz, çekelim içimize. çektik, öksürmeler, tıksırmalar.. yanımızdan geçen biri gülerek bize bakıyordu, bozuntuya vermeden selam verdik kafamızla.

birkaç nefesten sonra öksürmemeye başladık ama kafamız dönmeye başladı. sonra sigaralar bitti, biz de kalktık. farklı işlerimiz vardı çarşıda. gece yurda döndüğümde, diğer arkadaşlarda da paketler vardı, mavi çizgili. herkes saklıyordu. birbirimizin gözlerine bakmamaya gayret ederek uymaya çalıştık.

ömrümün herhangi bir deminde..

1/20/2011 11:54:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
üniversite sınavından sonra tek tercih yapıp yerleştim bilgisayar mühendisliğine. tabii o zamanlar hayalim, işin geri planını bilmediğimden olsa gerek, harika programlar yazmak, ünlü olmak, kendi şirketimi kurmak filandı.

neyse, okul başladı. yavaş yavaş alan dersleri, c, c++ filan derken gui yerine terminalde çalışmak koymaya başladı. kara ekranlar, hatalar, küfürler, yetişmeyen projeler ve nescafenin sponsorluğunda geçen günler. sonra programlama hocamın etkisiyle linux'a geçişim var. açık kaynak lan, kodlar hep açık lafları kafamda dolanıyordu. ama baktık ki, kodlar açık ama bir nane anlamıyorsun. sadece felsefe açık kaynak, geliştirmek için büyümek gerek, süt içmek gerek. ona da eyvallah dedim bir süre sonra.

baktım benim yazdığım programların gui'si yok, hala terminal. sözde 3 senedir programlama yapıyoruz. pdfler, forumlar filan derken onda da bir yere geldim. ama köşe başları kapılmış hep, ne geliştiriyim desen o geliştirilmiş. bari şu açık kaynak projeye yardımcı olayım desen, bir süre sonra motivasyon filan kalmıyor. adamların yüzlerini görmüyorsun, yabancılar, ingilizce bilmem ne. madem türkleri bulalım bu alanda çalışan desen, doğru dürüst bir grup yok, pardus desen kendi halinde bir grup tarafından geliştiriliyor.

hasıl-ı kelam umduklarımla bulduklarım arasında uçurum beni iyice içine çekmeye başladı bir süre sonra. en sonunda salladım her bir şeyi, formatladım bilgisayarı. efendi gibi ubuntumu kurdum, elimin altındaki tüm yazılım geliştirme ortamlarını da beraberinde. yavaş yavaş, her yazdığım programı -basit de olsa- arşivledim. pdf tutoriallere devam ettim, anlamadığım yerde sövdüm, ingilizceyse sözlük karıştırmaya başladım.

sonra kendimdeki problemi anladım. böyle ışık filan görmedim sakin ol. her şey bir anda olmuyordu. yarım yamalak takip edeyimcilikle, birden olsunculukla bu tür işlerde bir yere varılmıyor. ha bunu öğrendim de hayat daha mı güzel oldu? hayır amk. gene aynı durum, ama bu sefer boşa kürek çekmiyorsun. arada bir ufak mutluluklar yaşıyorsun filan.

hala (bu arada a'lar şapkalı konyadaki halamdan bahsetmiyorum) yazılım şirketi kurma hayalim var, takdir edilen bir insan olma hayalim var. bunlardan vazgeçmedim. sadece hayallerimi biraz öteledim. ne kadar ekmek o kadar köfte çünkü. sağlam bir fikrin olsa dahi bu işte, onu hayata geçirmek için iyi bir donanımın olması gerekiyor, kendini geliştirmen gerekiyor.

demem o ki, bu mesleği seçecek olanlar burayı okuyorlar mı bilmiyorum ama, adının önüne gelen bilgisayar mühendisi ibaresi kendini geliştirmediğin sürece bir nane ifade etmiyor. anca köşedeki bilgisayar dükkanında çalışan mithat abi oluyorsun. parmaklar kireçlenmeden, on parmak öğrenmeden, okumadan, araştırmadan, kırmızı gözlerle bilgisayar ekranına bakmadan bu iş öğrenilmiyor.

büyüklerimin gözlerinden, küçüklerimin ellerinden öperim.

bilinç altıma kaçırdım örtmenim

1/20/2011 11:51:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
kıpırdama yazıyorum:

hoşlandığım kız bana güzel bir yazı gönderdi. sevgisini değil kıymetini verdi, annemin uçan terliğini, babamın cam kül tablasını, arkadaşımın uzun iç çekişlerini, yıllar önce kaybettiğim kitabımı, sahip olmaya cesaret edemediklerimi, hep uzak olduğum o kıyıları okudum ben. okuduğum diğer yazılara benziyordu dışarıdan, okudukça arttı cümleler, uzadıkça uzadı ve ben sıkılınca bitti. ben hep uzar gider sanıyordum oysa, önsözler güzeldir çünkü, ama kitaplar yazılıyormuş böyle hikayelerle, geceleri ben ayaktayken yazarlar anlatım bozuklarını düzeltmeye çalışıyorlarmış, ama bitmiyormuş kitaplar, sabaha karşı lambalar kapanıyormuş. tam o anda biz sıkıntıdan patlıyormuşuz, o uzun paltolu aktörler, örümcek adamlar, huysuz polisler, uzun bakışmaların olduğu sahiller, denizde yolunu kaybeden palyaço balıkları hep, hep bundan aslında. her şeyi geçtim annem psikoloji için o ne be diyor, kabusların kıçının açık kalmasındadır, dua oku diyor, besmele çeksem olur mu diyorum, olmaz diyor, kapıyı kapatıyor annem. ama ben uyuyana kadar kapının dibinde bekliyor bazen de orada uyuyakalıyor biliyorum. işte böyle böyle, saklambaç oynarken bilinçaltımızı kaybediyoruz, okudukça hatırladığımızı zannediyoruz, eskileri geriye iterek. babam dedi ki, herkes bilinç altını kaybeder. siz de dua etmek yerine besmele çekebilirsiniz kabus gördüğünüzde, annem bir şey demez.

ne de olsa hoşlandığım kız da uzakta, annem de uzakta, siz de.

görmek istemediğin kabusları yaşıyorum gündüzleri. saat kulelerinden geliyorum zamanın hızlıca aktığı. sağ elimle yazıp sol elimle seni tutmaya çalışıyorum. sol elimi kessen bir sene daha yaşarım belki. ama bir kaplumbağa yüz sene yaşar aynı kabukta, biz her sene biraz daha eskitiyoruz, kelebekler ise bir günde tamamlıyorlar. ah en önemli yerinde çekip gitmesen şu konuşmanın...

bu gün neler öğrendik: herkes bilinç altını kaybedebilir, önemli olan doğruları söyledikçe burnumuzun kısalması.

gölge boksu

1/20/2011 11:41:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments


ankara ayazı renginde toki binaları
ellerin çok güzel
ah şu soğuk olmasa.

ilk bakışta kaotik görünen
içine girdikçe anlaşılır
akla yatkın gelen örgütlenmeler
hızla çoğalan, aşırı şişen
doğuramayan bir dünyanın bulantısı
düz kontakla başlanan gün.

parmak ucumdaki kesiğin sızısıyla
hayır amaçlı organize suç orgütü mensubu
postmodern kaygılı kadının
yazılarındaki o italik özne
bendim demesini bekliyorum.
çok gelişmiş tekniğin makineleşmiş insanı
lakin;
yapay zeka genellikle
doğal ahmaklıktan üstündür.

- seviyorum merkez
- bir daha söyle, tamam.

bunlar falan göğüs kafesimde solumaya
çalışan aslanın yaraları kör
albayım bilmez bazı cümleler eksik makbuzlar
yerlerde kaderim
salt okunur bile değil.

kafamda bir yarık var tam 21 metre
aval aval bakmayın
insan derinlemesine anlamadığı
uçurumdaki asaleti de farkedebilir.

bir gün çekip giderim,
beş şehirim icradan satılık
istanbulda, anadolu yakasında radyolar cızırtılı.

- şey, ümit var mı peki?
- yaz kızım, sen sadece yaz.