Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

16 Mart 2010 Salı

kabuğunu kırmak ve sevilmek üzerine


zaman durmuşken sevmek, sevebilmek zor birşey. küfür etmeyi bıraktım, ama duygular zorluyor dilimi. kendimi tutamayacağım gibi hissediyorum bazen. ve savuruyorum neden sorusunu benden başka kimsenin olmadığı boşluğuma. ellerimden kayıp giden zamanı değil, seni önemsememin, yanlış mı doğru mu olduğunu hala çözebilmiş değilim inan. bu satırları okuyorsan belki gülümsüyorsundur bana, bilemiyorum. dediğim gibi hiçbirşeyinden, hiçbir duygundan ve senle ilgili olan herhangi birşeyden emin değilim artık. olamıyorum bir türlü.

hala yazdığına göre terkedişim çok koymuş sana diyorsundur bana, duyar gibiyim. ama kaybedecek tek şeyim sendin ve seni kaybettim. ama şu saatten sonra benim için ne hissettiğin çok da önemli değil, kaybedeceklerim sıfırın altında zira. kronik bir sevgi besleme alışkanlığım vardı eskiden, vazgeçtim senden sonra. inan bana, beni seven kadınlar sana karşı çok iyi şeyler hissetmiyorlar. sevemiyorum, bağlanamıyorum, feda edemiyorum hiçbirşeyimi çünkü. ve onlarda kendimi görüyorum: karşındakinin sana bağlanamayacağını bile bile sevmenin acısını.

zor birşey olmalı bu, simit-ayran yemesini bile zevkle seyrettiğin birinin sana bağlanamaması. onlarca yerden yazdığın yazıları okuyor mu acaba ümidi. beni sevenlerin yazılarını okuyorum, ve hissediyorum acılarını, bağlanamamanın acısını hissediyorum iliklerime kadar. onlar sevilememenin acısını yaşıyor bir tek. ben sevememenin, bağlanamamanın aşkın kollarına kendini bırakamamanın acısını çektim. her hareketimin rutinleştiği, ve bilinçsiz reflekslerle yaşıyorum hayatı. otokontrolüm o derece arttı ki, biriyle konuşurken kendimi kapattığımı hissediyorum ona karşı. ama zoraki bir gülümsemeyi eksik etmiyorum karşımdakine konuya göre ve elimden geldiğince acılarına ve sevinçlerine ortak olmaya çalışıyorum. zoraki çabaları takdir eden insanlar var etrafımda, allah'a şükürler olsun.

kaybedecek tek şeyini kaybettiğin zaman, hayata sıfırdan başlıyorsun, duyguların sıfırlanıyor ve yeniden geliştiriyorsun onları. ama bebeklikteki gibi hızlı olmuyor. beni sevenlerden şefkat bekliyorum, kendim ne kadar acımasız olsam da. sevilmek kadar insanı mutlu eden birşey yok diyor bazıları, ben yalnızlığımla, sessizliğimle ve dolaptaki siyah gömleğimle mutluyum oysa. bebekler az şeyle mutlu oluyorlar, duygu seviyesi olarak bebeklerden aşağıda olduğumu düşünürsek çok da yadsınamayacak bir durum. kendi içinde mantıklı.

ama beni terkedişinin acısını beni sevenlerden çıkarmadım hiçbir zaman. insanları sevmekten soğutmadım hiç; kendim sevmekten ve sevilmekten yorulsam da. insanlar kaybedecek tek şeylerini kaybettiklerinde ilginç bir yaşam formu oluyorlar; sevilmeseler yaşayamıyorlar ve sevemiyorlar. sevemediğini saklayabilenler hayatlarına mutsuz da olsa devam edebilirken diğerleri için durum içler acısı. ben saklamayı başarıyorum, çirkin yüzüm ve yuvarlak gözlüklerim sayesinde. hala tepki vermekte biraz geç kalıyorum ve isimleri hatırlayamıyorum ama.

zorla kendini sevdirecek birilerini arıyorum,
ilanlar astım,
duygularımı görebilenlere.
ama
görebilenler ya zaten seviyorlar,
ya da benim gibi
içi boşalmış ruhlara sahip
duygusuzlar.

duygularımı rafa kaldırdım. ölmek için çok nedenim var ama hiçbiri mantıklı değil. yaşamak için çok nedenim var hiçbiri mantıklı değil. mütemadiyen araftayım.

0 yorum:

Yorum Gönder