Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

25 Mart 2010 Perşembe

kalbimin esaret hali gözlerin



sevgimin yalın hali bulutlu gözlerin...

gözlerimin yeşili kahverengine dönmeye başladı artık, vücudum toprağa bakıyor. saçlarımın döküldüğü toprağı gözyaşımla ıslattım, yalnızlığımın saksısında bir aşk fidanı var, bir kaç gün sonra gözlerimin pınarı kuruduğunda o da ölecek susuzluktan, akıtacak gözyaşım kalmadığında yalnızlığımın ayazında kalacak ve dökecek taze yapraklarını meyve vermeden. bana sabırlar dilerdi hep annem, denerken öldük be annem, denerken öldük, aşk yolunda ölmek kutsal mı anne? yoksa cehennemlik miyiz? gene arafta kalmayalım da.

gözlerimin sensiz hali bulanık gözyaşlarım...

içtiğim sigara boğazımın yollarını yaktığından yutkunamıyorum, eklemlerin sensizlikten kireç tuttu. bana baktığında kıpırdayamam bu yüzden. senden ayrı geçen her saniye kalbime akıttığım kan yalnızlığımı besledi, büyüttü. artık kalbimin yerinde yalnızlığım atarken, aşkının gölgesinde huzurlu uyumam bu yüzden. sessizlik daha da beslerken içimde büyüyttüğüm canavarı, zincirlere vurdum sensizliği, ama daha fazla tutamayacağım içimde, içimden çıkarsa ne ben kalacağım, ne de sen. benliğimiden taştığımda önümde duranları ezdiğimden yalnızım zaten.

yalnızlığımın deniz hali kıyıma vuran dalgaların...

kalbim aritmiye yenik, sensiz ritimsiz olduğumu bilmiyorsun. gözlerinin her delici bakışında kafamı eğmem, içime daha çok işlememi istememden. bedenimin kıyısına vuran dalgalar yüzünden ellerim yosun tuttu artık, sana şiir yazmadığım için kestim attım onları, seni anamayacak uzuv lazım değil bana. hırçın dalgalarla gelen saçlarının kokusunu, sana yazdığım mektubu koyduğum şişeye sakladım. sakin bir günde bırakacağım denize, yalnızlığımı da hissedersin belki. uçurumdan sırtüstü atıyorum kendimi denize, sırtım çarptığında suya, acı gözlerimi sonuna kadar açtırıyor bana, bağıramıyorum, tuzlu su doluyor ciğerlerime, yakıyor bir kez daha.

kalbimin esaret hali karanfil gözlerin...

vucudumu dinlendiren bakışların, buruk bir bir tad bırakıyor içimde, aynı karanfil gibi. acılarımı unutturuyorsun, diş sızısının bin katı belki yüreğimde açtığın yaralar, bakışların merhem oluyor bilmezsin. seni görmek için saklandığım köşe başında, bir kere bile elini tutamamanın acısını yaşarken ben, sen varlığımdan habersizsin. bazen kızıyorsun ya, gönlümdeki siyah bulutlar kandan damlalarını bırakıyor içime, güneş doğmayı reddiyor, yıldırımlar çakıyor gözlerimde, dünyaya küsüyorum seni kızdırdığı için.

senin karanfil gözlerinde yaşıyorum bazen, fabrikalarım iflas etmek üzere çünkü.

0 yorum:

Yorum Gönder